29 Ağustos 2008 Cuma

İşaret Zamirleri

これ >> kore >> bu

それ >> sore >> şu

あれ >> are >>  o

これろ >> korero >> bunlar

>> sorero >> şunlar

ろ >> arero >> onlar 

Aşktan Öte

Düşelim cennetten yeryüzü oyununa
Kanalım sarhoşken şu aşkın yalanına
Gireceksek girelim gel kız günaha
Öleceksek ölelim şimdi şuracıkta

Yağmura, buluta, yıldıza, aya, kara toprağa, düşen yaprağa sor
Var mı aşktan öte?
Nemli saçlarına nefes nefesine şu çırılçıplak kıvrılan beline sor
Var mı aşktan öte varsa sen söyle..

Düşelim cennetten yeryüzü yalanına
Girelim sarhoşken şu aşkın koynuna
Gireceksek girelim gel kız günaha
Öleceksek ölelim şimdi şuracıkta

Yağmura, buluta, yıldıza, aya kara toprağa düşen yaprağa sor
Var mı aşktan öte?
Nemli saçlarına nefes nefesine şu çırılçıplak kıvrılan beline sor
Var mı aşktan öte varsa sen söyle

Demir Demirkan 

26 Ağustos 2008 Salı

Durup Dururken

Durup dururken içimde bir şeyler kopup tıkıyor boğazımı, 
Durup dururken sıçrayıp kalkıyorum yarıda bırakıp yazımı, 
Durup dururken rüya görüyorum bir otelde, holde, ayakta, 
Durup dururken çarpıyor alnıma kaldırımdaki ağaç, 
Durup dururken bir kurt uluyor aya karşı bahtsız, öfkeli, aç, 
Durup dururken yıldızlar inip sallanıyor bir bahçede, salıncakta, 
Durup dururken mezardaki halim geçiyor aklımdan, 
Durup dururken kafamda bir güneşli duman, 
Durup dururken hiç bitmeyecekmiş gibi bağlanıyorum başladığım güne, 
Ve her seferinde sen çıkıyorsun suyun yüzüne...


Nazım Hikmet

25 Ağustos 2008 Pazartesi

Yaşamak Alışmaktır!

Alışmışken alışmaya ve geride bırakılanların hep geride kaldığına bir kez daha yakar insanın canını alışkanlıklar.

Yemeye alışırız mesela ... Alışamazsak yiyemeyiz, yiyemezsek yaşayamayız. İşte bu yüzden Yaşamak Alışmaktır! Ya da sevgiye alışırız ... Alışamazsak sevemeyiz, sevemezsek yaşayamayız -sevgisiz yaşam mı olur?- İşte bu yüzden Yaşamak alışmaktır! Öyle bir alışmak ki ... Okulda öğle aralarında dolanırken "Yaşamak alışmaktır işportada satılan kadın geceliklerine" diye mırıldanığım şarkı değil, o şarkıya alışmak işte. O denli alışmak yani ... Daha da kötüsü Yaşamak alışmalardan sonra alıştığın her şeyle savaşmaktır!


24 Ağustos 2008 Pazar

22 Ağustos 2008 (=

Yorgunlukla eğlencenin yanyana yürüdüğü o harika gün işte =) Gün erken başladı ama sanki hiç bitmedi hâlâ devam ediyor. 

DTCF (şu simitçiden kaçmaya çalıştım ama o fotoya girmekte ısrarlıydı kesmek istemedim okulumun simitçisi sonuçta :D)

DTCF

Binanın Anıtkabir manzarası.

Benim sınıfım mıdır bilemem ama bir sınıf işte.

Devrim Tarihi Müzesi.

Yorgunluk ve eğlence yanyana yürüyor derken söylemek istediğim tam olarak buydu :D ayaklarım dayanamadı bu işkenceye

23 Ağustos 2008 Cumartesi

Sıkıntı

Sıcak, alınmaması gereken haberler, geçmişi hatırlatan bir kaç cümle ... Bir yaz akşamı bu kadar sıkıcı olabilir herhalde en fazla ... bu kadar yorucu ... Neyse hayat işte!

Antik Şehir

Mutlu günlerimizdi...

Deniz tuzu,dövme gül 

Yanık tarçın gibiydik 
Rüzgarın saçlarımızı taradığı yamaçlarda 
İkimizden bir bayrak 
Dalgalanırdı 
Birbirine bakan 
Tarihin ve otların 
Arasında 
Adı yoktu yaşadığımız şeyin 
Bir boşluk bile değildi bu 
Onca boşluğun içinde 
Yontulmamış birkaç harf 
Taşlar kadar tarihe kefil 
Günler gibi düşünülmeden akıp giden 
Otların gölgesindeki gece kadar derin 
Ay ışığıydı her şeyi sessizce bütünleyen 

Bir dönüş biletiyle kırıldı gece 
Kırıldı mevsim 
Kalakaldık 
Birbirine bakan sunaklarda 
Zehiri giz olan otlar boyverdi 
Kırık heykel parçaları dağılmış ten 
Zaman tarihe geri çekildi 
Kalıntıları ne kadar ipucuysa bir antik kentin 
O kadar biliyoruz nedenlerini ve sonuçlarını 

Ayrılınca adını aşk koyduğumuz o şeyin.

Murathan Mungan



19 Ağustos 2008 Salı

Yolcu ...

Yıllardır sayıkladım durdum. Attığım her bir adımda yaklaştım, yaklaştıkça heyecanlandım. Ankara dedim Dil, Tarih dedim ... Dedim dedim hayal kurdum. Şimdi de onları gerçeğe dönüştürmeye gidiyorum. Yaklaşık on iki saat sonra İzmir Turizmin konforlu(!) otobüslerinden biriyle yolculuğa başlıyorum. Sonra ... Sonrası Ankara işte. Tüm hazırlıklar tamam! Dört yıldan daha fazlasını geçirmek istediğim şehri fethetmeye gidiyorum. 

Araç - Gereçler:

1 adet Sam 

1 adet Selma

2 adet otobüs bileti

1 adet fotoğraf makinası

2 adet heyecanla çarpan kalp 

17 Ağustos 2008 Pazar

Hayallerimin Şehrinden Bir Kaç Kare



















Büyük boy görüntülemek için fotoğrafların üzerine tıklayınız.

 

Kohei Nakamura'ya teşekkürler (= 

15 Ağustos 2008 Cuma

Elde Var Hüzün

Söyleşir

Evvelce biz bu tenhalarda

Ziyade gülüşürdük

Pır pır yaldızlanırdı kanatları kahkaha kuşlarının

Ne meseller söylerdi mercan köz nargileler

Zamanlar değişti

Ayrılık girdi araya

Hicrana düştük bugün



Ah nerde gençliğimiz

Sahilde savruluşları başıboş dalgaların

Yeri göğü çınlatan tumturaklı gazeller

Elde var hüzün



O şehrâyin fakat çıkar mı akıldan

Çarkıfeleklerin renk renk geceye dağılması

Sırılsıklam âşık incesaz

Kadehlerin mehtaba kaldırılması

Adeta düğün

Hayat zamanda iz bırakmaz

Bir boşluğa düşersin bir boşluktan

Birikip yeniden sıçramak için

Elde var hüzün
Attilâ İlhan

İstanbul İçin

İmkansız şey
Şiir yazmak,
Aşıksan eğer;
Ve yazmamak,
Aylardan nisansa.

Arzular ve Hâtıralar

Arzular başka şey,
Hâtıralar başka.
Güneşi görmeyen şehirde,
Söyle, nasıl yaşanır?

Böcekler

Düşünme,
Arzu et sade!
Bak, böcekler de öyle yapıyor.

Dâvet

Bekliyorum
Öyle bir havada gel ki,
Vazgeçmek mümkün olmasın.

Orhan Veli

Ankara Üniversitesi


HAYATTA EN HAKİKİ MÜRŞİT İLİMDİR!

M. Kemal Atatürk

Ankara Üniversitesi Cumhuriyet tarihini ve misyonunu milletiyle özdeşleştirmiş, bütünleştirmiş bir üniversitedir. Nasıl Türkiye Cumhuriyetinin kurulması, salt bir yönetim biçimi değiştirmenin çok ötesinde, çağdaş bilime, çağdaş demokratik değerlere ve kurumlara dayalı büyük bir toplumsal dönüşüm sistemi ise; Ankara Üniversitesinin açılışı da bilinen üniversite amaçlarının çok ötesinde, farklı bir misyonun somutlaşmasını ifade eder. Ankara Üniversitesi, Atatürk ilke ve inkılaplarının dayanaklarını oluşturmak, yurt geneline yaymak, kökleştirmek ve çağdaşlığın, bilimin ve aydınlığın ifadesi olan bu ilkelerin yılmaz savunuculuğunu yapmak üzere, temeli bizzat yüce Atatürk tarafından atılmış bir üniversitedir. Genç Cumhuriyetin yüksek öğretim alanındaki ilk ve çarpıcı icraatı, laik ve demokratik Cumhuriyetin yeni hukuk düzenini gerçekleştirecek hukukçuları yetiştirmek için 1925 'te kurulan Hukuk Mektebi, Türk çiftçisine hizmet etmek üzere 1933'te öğretime başlayan Yüksek Ziraat Enstitüsü, zengin Anadolu kültürünü araştırmak ve Türkiye'nin dünya ile dil ve kültür köprüsü kurmak amacıyla 1935'te açılan Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, 1859'dan beri Mektebi Mülkiye adıyla üst düzey kamu yöneticileri yetiştiren ve 1936' da Ankara'ya taşınan Atatürk'ün özel emir ve ilgileri ile kurulan Siyasal Bilgiler Okulunu açmak olmuştur. Bunlara, hazırlıkları Atatürk tarfından başlatılan ancak kuruluşu II. Dünya Savaşı nedeniyle 1940'ların başına kalan Tıp ve Fen Fakültelerini eklemek gerekir. 1925 'te kurulmuş olan Hukuk, 1935 'te faaliyete başlayan Dil ve TarihCoğrafya Fakültesi , 1943 'te açılan Fen Fakültesi, 1945 yılında kuruluşu tamamlanan Tıp Fakültelerinden oluşan Ankara Üniversitesi 1946 yılında resmen kuruldu. Üniversite 1948' de Yüksek Ziraat Enstitüsünün Ziraat ve Veteriner Fakültelerini bünyesine almış, 1949' da İlahiyat Fakültesi, 1935' de kurulan 1950' de Fakülte adını alan Siyasal Bilgiler Okulu , 1960' da Eczacılık Fakültesi, 1963' de Yüksekokul olarak kurulan 1977' de Fakülte olan Diş Hekimliği Fakültesi, 1965' de Eğitim Bilimleri Fakültesi ve 1965 yılında da şimdi adı İletişim Fakültesi olan Basın Yayın Yüksekokulu kuruldu. Çankırı Orman ve Ankara'da Sağlık Bilimleri Fakültelerimiz ise 1996 yılında eğitim-öğretime açılmışlardır. 

Alıntıdır ...





 

14 Ağustos 2008 Perşembe

İşte Bu Kadar (=


Bitti işte (= hem de istediğim gibi bitti. Artık Ankara Üniversitesi - Japon Dili ve Edebiyatı öğrencisiyim. 4 adım kaldı şimdi Osaka'ya. Aslında birazcık uzun tutsam adımlarımı, biraz fazla gayret etsem 2 adıma indirebilirim sanki (=  Ve Ankara gezisine gitmek lazım artık. Hadi Selma hazırlan :D Neyse bunlar için daha erken şimdilik yapmam gereken şey... :/ KAHVALTI :D

Bir Kaç Saat ...

ÖSS sonuçlarının açıklanmasına sadece bir kaç saat kalmışken aklıma geldi çok şey yapılması gerekiyor çoook ... Bitirilmesi gereken bir alfabe (Katakana), alış-veriş, bilgisayar düzenlemesi ... Kısacası yeni bir hayat için neler yapılması gerekiyorsa onlar. Belkide yaklaşık 13 - 14 saat sonra yıllardır hayalini kurduğum yolda bir adım daha atacağım. Hatta belki de yine 13 - 14 saat sonra Ankara Üniversitesi - Japon Dili ve Edebiyatı öğrencisi olacağım. 

Niye Ankara peki? Bilenler bilir kapıldım mı bir şehre kurtaramam paçamı (bkz. Bursa, Osaka). Ankara da bu şehirlerden biri. Tabii Ankara Üniversitesi - Dil, Tarih , Coğrafya Fakultesi'nin kendi alanında Avrupa'da 1. ve Dünya'da 3. olmasının da bunda küçük bir etkisi var (=  

Belki Ankara olur belki de olmaz, bilemem. Ama hangi üniversite olursa olsun ben sarılmaya başladım geleceğe (=

13 Ağustos 2008 Çarşamba

Minik Bir Hayal

Saat 23:47. Birden hayal kurmak geldi içimden. Yaktım elma kokulu mumlarımı. (Mum ışığında radyasyon yemek gibisi var mı :D) Çektim içime havayı ciğerlerim yananadek. 2 yıl sonrasını hayal ettim. O kocaman şehrin küçük bir restoranında sushi (Aydın'ın deyimiyle çiğ balık) yiyorum. Güneş batıyor uzaklarda. Sonra diyorum ki hiç batar mı güneş orda. Hep aydınlık orası bana, hep günlük güneşlik. Mayıs ayında bir hafta sonu gibi; parlak, canlı, cıvıl cıvıl ...  

Her şeyin yoluna girdiğini düşündüm sonra. Geçmişe dair tüm yaraların kapandığını... Bir kutu elma suyuyla, minik bir melodiyle, yağmur kokusuyla mutlu olabildiğim o günlere geri dönmeyi hayal ettim. 

Hayal işte ... Sadece hayal ...

12 Ağustos 2008 Salı

Bu Ne Biçim Hayat!

Bu Ne Biçim Hayat!
Bu ne biçim Postacı 
Üç defa çalıyor kapıyı 
Bu ne biçim kel 
Hem merhemi var 
Hem sürmüyor başına 
Bu ne biçim biçimler 
İstediğiniz kadar çoğaltılabilir 
Memleket çok müsait buna 
Örneğin yeni bir komşu taşındı karşıya 
Bir baktım Fahriye Abla! 
Kırk yıllık bir rötar yapmış 
Erzincan Treni 
Ben gelmişim şu yaşıma 
O ise şiirdeki yaşından gün almamış daha 
Benimki ne biçim hayat 
Uymuyor ne gördüklerime 
ne duyduklarıma 
ne okuduklarıma 
Ben ne biçim benim 
Ne kendime benziyorum 
Ne başkalarına
MURATHAN MUNGAN 

Teoman


Teoman, (20 Kasım 1967), tam adı Fazlı Teoman Yakupoğlu, Türk rock müzik bestecilerinden ve söz yazarlarındandır. Kendisiyle aynı adı taşıyan ilk albümünün piyasaya çıkmasından itibaren sürekli olarak yükselen başarı grafiği çizdi. Sinemaya duyduğu ilgi ise onu yapımcılığa ve senaristliğe yöneltti.




Giresun doğumlu olan şarkıcının kardeşi yoktur. Avukat olan babası , sanatçı 2,5 yaşındaken öldü. Liseyi Kültür Kolejinde okuduktan sonra lisans öğrenimi için Boğaziçi Üniversitesi Sosyoloji bölümüne kaydoldu ve bu bölümü bitirdi. Masterını ise İstanbul Üniversitesi'nde Kadın Araştırmaları üzerine yaptı.

Sanatçı müzik kariyerine 1986 yılında kurduğu Mirage adlı grupta vokal yaparak başladı. Grubun dağılmasından sonra ise Mavi Sakal , Indians , Black Rose gibi gruplarda çalıştı ve sonra müzik kariyerine solo çalışmalarıyla devam etti. 1996'da Roxy Müzik Yarışmasında 'Ne Ekmek Ne De Su' şarkısı en iyi beste ödülünü alırken 'Yollar' şarkısıda en iyi söz ödülüne layık görüldü . Sanatçının ilk albümü de aynı yıl çıktı.

2000 yılında Altın Kelebek en iyi pop sanatçısı ödülünü aldı. Sanatçı şu anda Cihangir'de oturmaktadır ve
şarkılarındaki ilham kaynağının Beyoğlu olduğunu belirtmektedir.

31 Ocak 2008 tarihinde Söz - Müzik Teoman isimli yeni albümünü çıkartmıştır. Albümde çeşitli sanatçılar Teoman'a ait şarkıları seslendirmektedir.

Diskografi

Stüdyo Albümleri :


Teoman (1996)
O (1998)
Onyedi (1999)
Gönülçelen (2001)
Teoman (2003)
En güzel Hikayem (2004)
Renkli Rüyalar Oteli (2006)

DerlemeAlbümleri :


Best of Teoman (2004)
Söz Müzik Teoman (2008)

Remix ve Single'lar : 


Remixler (2001)
İstanbul`da Sonbahar Remixler (2002)
Remixler (2002)
Duş Remixler (2005)

Film Müziği Albümleri :


Balans ve Manevra (2006)
Romantik (2007)

Canlı Performans/ Konser Albümleri :


Teoman-Bülent Ortaçgil Konser (2007)



 

10 Ağustos 2008 Pazar

Japonca'da Sayılar

sıfır - zero
bir - ichi
iki - ni
üç - san
dört - yon
beş - go
altı - roku
yedi - schichi
sekiz - hachi
dokuz - kyuu
on - juu
on bir - juu ichi
on iki - juu ni
on üç - juu san
on dört - juu yon
on beş - juu go 
on altı - juu roku
on yedi - juu schichi
on sekiz - juu hachi
on dokuz - juu kyu
yirmi - ni juu
yirmi bir - ni juu ichi
otuz - san juu
kırk - yon juu
elli - go juu
altmış - roku juu
yetmiş - nana juu
seksen - hachi juu
doksan - kyuu juu
yüz - hyaku
bin - sen
bir milyon - hyaku man

Japonca Cümle Örnekleri - 2

Anata wa ryokoosha desu ka? 
Siz turist misiniz? 

Watashi wa izen kara anata o shitte imasu. 
Ben sizi önceden tanıyorum. 

Jikan wa arimasu ka? 
Zamanınız var mı? 

Kyoo wa ohima desu ka? 
Bugün boş musunuz? 

Watashi to issho ni shashin totte kudasai. 
Benimle beraber fotoğraf çektirir misiniz? 

Yuushoku o issho ni tabemashoo. 
Akşam yemeğini beraber yiyelim. 

O-nozomi naraba, tomodachi mo tsurete kite kudasai. 
İsterseniz, arkadaşınızı da getirin. 

Eigakan ni kimashoo ka? 
Sinemaya gidelim mi?

Asu shigoto wa arimasu ka? 
Yarın işiniz var mı? 

Aimashoo ka? 
Buluşalım mı? 

Watashi to issho ni ite tanoshii desu ka? 
Benimle birlikte bulunmaktan memnun musunuz? 

Tonoshinde masu ka? 
Eğleniyor musunuz? 

Chikai uchi ni moo ichido aimashoo. 
En kısa zamanda yeniden görüşelim. 

Watashi o wasurenai de. 
Beni unutmayın. 

Anata o koko de machimashoo. 
Seni burada bekleyeceğim. 

Totemo tanoshii toki o sugoshimashita. 
Çok güzel vakit geçirdim.

Japonca Cümle Örnekleri

Konnichi wa! 
Merhaba! / Iyi günler! 

Ohayoo gozaimasu! 
Günaydın! 

Konban wa! 
İyi akşamlar! 

Oyasumi nasai! 
İyi geceler! 

Hisashiburi desu ne. 
Ne zamandır görüşmedik, değil mi? 

Gokigen ikaga desu ka?, Ogenki desu ka? 
Nasılsınız?, İyi misiniz? 

Okagesama de. / Genki desu, arigatoo. 
İyiyim, teşekkür ederim. 

Totemo genki desu. 
Çok iyiyim. 

Doo, genki? 
Ne var, ne yok? 

Maa maa desu. 
Eh, şöyle böyle. 

Waruku wa arimasen. 
Fena değilim. 

Anata no namae wa nan desu ka? 
Adınız nedir? 

Anata no namae o oshiete kudasai? 
Adınızı öğrenebilir miyim? 

Watashi no namae wa ... desu. 
Benim adım ...'-dır. 



Myooji wa... 
Soyadım... 

Watashi wa ... desu. 
Ben ...-yım. 

Hajimemashite. (Omeni kakarete kooei desu.) 
Memnun oldum. 

Kochira wa ... San desu. 
Bu ... Bey / Hanım. 

Doozoyoroshiku. 
Tanıştığımıza memnun oldum

Anata wa nan sai (o-ikutsu) desu ka? 
Kaç yaşındasınız? 

Watashi wa ... sai desu. 
... yaşındayım.

Hiragana

あ a /a/   い i /i/   う u /ɯ/   え e /e̞/ お   o /o̞/

か ka /ka/   き ki /ki/   く ku /kɯ/   け ke /ke̞/   こ ko /ko̞/

さ sa /sa/   し shi /ɕi/   す su /sɯ/   せ se /se̞/   そ so /so̞/

た ta /ta/   ち chi /ʨi/   つ tsu /t͡sɯ/   て te /te̞/   と to /to̞/

な na /na/   に ni /ɲi/   ぬ nu /nɯ/   ね ne /ne̞/   の no /no̞/

は ha /ha/   ひ hi /çi/   ふ fu /ɸɯ/   へ he /he̞/   ほ ho /ho̞/

ま ma /ma/   み mi /mi/   む mu /mɯ/   め me /me̞/   も mo /mo̞/

や ya /ja/                            ゆ yu /jɯ/                                よ yo /jo̞/

ら ra /ɺa/   り ri /ɺi/   る ru /ɺɯ/   れ re /ɺe̞/   ろ ro /ɺo̞/

わ wa /ɰa/   ん /n/,/m/,/ŋ/,/ũ/,/ĩ/,/ɴ/         を wo /o̞/

が ga   ぎ gi   ぐ gu   げ ge   ご go

ざ za   じ ji   ず zu   ぜ ze   ぞ zo

だ da   ぢ (ji)   づ (zu)   で de   ど do

ば ba   び bi   ぶ bu   べ be   ぼ bo

ぱ pa   ぴ pi   ぷ pu   ぺ pe   ぽ po

きゃ kya   きゅ kyu   きょ kyo

しゃ sha   しゅ shu   しょ sho

ちゃ cha   ちゅ chu   ちょ cho

にゃ nya   にゅ nyu   にょ nyo

ひゃ hya   ひゅ hyu   ひょ hyo

みゃ mya   みゅ myu   みょ myo

りゃ rya   りゅ ryu   りょ ryo

ぎゃ gya   ぎゅ gyu   ぎょ gyo

じゃ ja   じゅ ju   じょ jo

ぢゃ (ja)   ぢゅ   (ju)   ぢょ (jo)

びゃ bya   びゅ byu   びょ byo

ぴゃ pya   ぴゅ pyu   ぴょ pyo

Kar

Kar

Karlı bir akşamdı Ankara'da; 
Son kez elele yürümüştük, 
Bitmesin istediğimiz yola. 
Kısacık beraberliğimizin bütün anılarını sığdırmıştık. 
Yazarsın bana demiştin. 
Bende yazarım sana sık sık. 
Ağlıyordum.... 
Sen görmeyesin diye kaldırmıyordum başımı. 
Elimi daha sıkı tuttun, 
Anlıyordun.... 
Bu ayrılığa dayanmıyordu kalbim, 
Öğrettiğim çiçek adlarını unutma dedin, 
Kelebekleri kitap arasında kurutma, 
Sık sık fotoğraf çektir, yolla bana, 
Kitaplarım sana emanet, 
İncitme kimseyi, kin büyütme kalbinde... 
Beni bekle... 
Yol bitti, gidiyordun artık; 
Sokakta gördüklerimi, filmlerdeki aktörleri sen sandım bir süre, 
Kin büyütmedim kalbimde söz vermiştim sana diye, 
Kitaplarını okudum, kelebeklerine dokunmadım, 
Öğrendiğim çiçek adlarına yenilerini ekledim, 
En çok fesleğeni, çoban heybesini, akşam sefasını sevdim. 
Seni beklerken çok şey öğrendim, 
Yolunu gözlediğim, sevdiğim ilk adam... 
Nasıl olsa bulacaktır diye, her görüşümde aynı sesle seslendim 
Uçak, babama selam söyle! 
Beni kötü rüyalardan uyandıran sevdiğim ilk adam... 
Bir bilsen seni nasıl özledim... 
Kar yağıyor şimdi, otuz yaşım bitti, 
Kitapların bende, kelebekler gibi kar taneleri, 
Kendi yolumda yürürken hiç unutmadım o cümleyi; 
Selamını aldım babacığım, 
Kin büyütmedim kalbimde.... 
Küçük kızının gözleri hala senin çiçeklerinde. 
Uçak, babama selam söyle! 
Uçak, babama selam söyle! 


İclal Aydın

Death Note


Raito Yagami zeki fakat hayatından bıkmış bir lise öğrencisidir. Fakat bir şinigaminin bilerek düşürdüğü doğa üstü bir defteri bulunca (Ölüm Defteri) hayatı değişir. İçindeki kurallarda deftere kimin ismi yazılırsa öleceği yazmaktadır. Raito önce buna inanmayıp kötü bir şaka olduğunu sanar. Fakat bir kere deneyip yazdığı iki kişinin kalp krizinden öldüğünü televizyondan öğrenince defterin gerçek olduğunu anlar. Defteri düşüren şinigami ile yani defterin eski sahibi ile tanışınca kendisini "Yeni Dünya'nın Tanrısı" olarak görür ve suçluları deftere yazarak ölümle cezalandırır. Halk tarafından da kendisine "kira" (Jap: katil) ismi verilir.


Sonra, birçok suçlunun kalp krizinden ölmesi Interpol ve gizemli dedektif "L" 'in dikkatini çeker. L "Kira" 'nın Japon vatandaşı olduğunu yaptığı bir test ile anlar ve hayatı pahasına olsa da Kira'yı yakalamaya çalışır.

Hikâye anime ve mangada benzerlik gösterse de farklılıklar mevcuttur.


Bursa Nutku!


Türk Genci, devrimlerin ve cumhuriyetin sahibi ve bekçisidir. Bunların gereğine, doğruluğuna herkesten çok inanmıştır. Yönetim biçimini ve devrimleri benimsemiştir. Bunları güçsüz düşürecek en küçük ya da en büyük bir kıpırtı ve bir davranış duydu mu, "Bu ülkenin polisi vardır, jandarması vardır, ordusu vardır, adalet örgütü vardır" demeyecektir. Elle, taşla, sopa ve silahla; nesi varsa onunla kendi yapıtını koruyacaktır.

Polis gelecek, asıl suçluları bırakıp, suçlu diye onu yakalayacaktır. Genç, "Polis henüz devrim ve cumhuriyetin polisi değildir" diye düşünecek, ama hiç bir zaman yalvarmayacaktır. Mahkeme onu yargılayacaktır. Yine düşünecek, "demek adalet örgütünü de düzeltmek, yönetim biçimine göre düzenlemek gerek"

Onu hapse atacaklar. Yasal yollarla karşı çıkışlarda bulunmakla birlikte bana, başbakana ve meclise telgraflar yağdırıp, haksız ve suçsuz olduğu için salıverilmesine çalışılmasını, kayrılmasını istemeyecek. Diyecek ki, "ben inanç ve kanaatimin gereğini yaptım. Araya girişimde ve eylemimde haklıyım. Eğer buraya haksız olarak gelmişsem, bu haksızlığı ortaya koyan neden ve etkenleri düzeltmek de benim görevimdir."

İşte benim anladığım Türk Genci ve Türk Gençliği!

Mustafa Kemal Atatürk
Bursa, 5 Şubat 1933


9 Ağustos 2008 Cumartesi

Bir Söz!

Arkadaşlar, efendiler ve ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz. En doğru, en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır.

M. Kemal Atatürk 

Hellsing


Avrupa'da vampirlere karşı verilen savaşta en önde savaşan kurum olan Hellsing Institute ve onun gizli silahı Alucard, son görevde bir köyü neredeyse tamamen zombi haline getiren ve onların kanıyla beslenen bir vampire karşı savaşmaya giderler. Aynı köye bir süre önce gönderilen polis güçleri saldırıya uğramış ve içlerinden sadece acemi polis memuru Seras Victoria sağ kalmıştır. Tam vampirin eline düşmüşken içeri Alucard girer ancak dövüş sırasında Seras yaralanır. Ona ölmek üzere olduğunu söyleyen Alucard, Seras'a iki seçenek sunar: Ya orada ölecektir, yada Alucard'ın kanını içerek yeniden doğacaktır. Seras ikincisini seçer.


Araştırmaları esnasında yeni bir tür vampir ile karşılaşırlar. Bu tür doğuştan yada bir vampir ısırığı ile değil yapay yollarla oluşmaktadır.

 

 


Elfen Lied


Bir diclonius olarak dünyaya gelen Lucy kafasındaki boynuzlardan dolayı çocukken aşağılanır. Bir gün uyandığında odasında el izleri görür ve sırtından çıkan görünmez kolları kullanmasını öğrenir. Artık bu kolları sadece insanlardan intikam almak için kullanmaktadır. Ancak çocukken karşılaştığı iyi bir insan olan Kouta onun tüm düşüncelerini değiştirir. Hayata bağlanmaya başlayan Lucy tek arkadaşı Kouta'nın da yalan söylediğini görünce tekrar acımasız bir katile dönüşür ve Kouta'nın kızkardeşi ile babasını öldürür. Olaydan sonra Kouta akıl hastanesinde tedavi görür. Ayrıca Lucy, Kurama'nın müdürlük yaptığı gizli bir araştırma merkezi tarafından yakalanır ve genç yaşlara gelene kadar orada tutsak kalır. Bir şekilde kaçmayı başarır ancak Kurama'nın tuttuğu keskin nişancı onu kafasından vurur, Lucy denize düşer ve kişiliği bölünmüş bir şekilde Kouta ve kuzeni tarafından bulunur. Kouta, Lucy'i hatırlayamamaktadır. Lucy'nin öteki kişiliği masum ve sevgi doludur. Lucy'nin saf kişiliği sadece Nyuu (Japonca: Süt) diyebildiği için Kouta ona bundan sonra Nyuu adını koyar. Lucy her şok geçirdiğinde kişiliği değişir. İyi ve kötü kişiliği her şeye rağmen Kouta'ya aşıktır. Lucy kendisini arayan askerleri Kouta'nın önünde öldürdüğü zaman Kouta geçmişte yaşanan her şeyi tekrar hatırlar ama buna rağmen Lucy'yi sevmektedir.

Elveda Don Kişot!

Zordur arkadaş veda... 

Bir el sallanır iki yana ...

Görüşmek üzere diyenler,

Aldanır çoğu defa ...

İki damla yaş olur,

Kirpikler ıslanır, 

Bir daha göremem diye,

Sarılırken ağlanır ...

Zordur arkadaş veda,

İnsanoğlu bağlanır...

Bir hoşçakal derken bile,

Şu yürekler dağlanır ...

Hayalperest

O kadar haklısın ki dayanamıyorum buna

O kadar güzelsin ki çok çirkin kaldım yanında

Korkum yaralanman hayatta

O kadar yalnızsın ki dayanamıyorum buna

O kadar sıcaksın ki çok soğuk kaldım yanında 

Korkum yaralanman hayatta

Hayalperestsin

Güzel hayaller peşinde

Çok gençsin 

Yanlış insanlar kalbinde

Hayalperestsin 

Güzel hayaller peşinde

Çok gençsin, çok gerçeksin

Bu yüzden çok güzelsin  


oSaka


Uzanmak yetmez dokunmaya fazlası gerekir bazen. 

Bazen de insanın ihtiyacı olan şey bir nefes ötesindedir. 

Görkemli ... ama bir o kadar da sıcak ...

En iyisi boşver gitsin yaşamak lazım bu şehri gerisi boş!

Güneşin Doğduğu Yer

Hani küçücük üç beş kişiydik ya geçmişle oyalanan

Büyümüşüz meğer

Büyümüş, çoğalmışız 

Sığmaz olmuş oyunlarımız bahçemize 

Aşmışız okyanusları, yolları ...

Ulaşmışız sana

Bırakıp geçmişi, sarılmışız geleceğe 

Yıllar, kilometreler öteden sevmişiz solgun yüzünü

Gülümseyişindeki hüznü farketmişiz 

Hayatımızın başkenti yapmışız seni

Hem söylemişti Oğuz : "Denizi olmayan başkent mi olurmuş!",

Olmaz ya

Olmaz tabii 

Denizinin kokusunu çekmeye geliyoruz ciğerlerimize

Az kaldı çok az ...

Bekletmeyiz seni merak etme